Ramazanın Habercisi Hilal
"Allah geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da vakitleri tayin için birer hesap ölçüsü kılmıştır.” (En’am 6/96)
Sözlükte "yüksek sesle haykırmak; ortaya çıkmak, parlamak; sevinmek" anlamlarına gelen "hell" kökünden türeyen hilal (çoğulu "ehille"), ayın kavuşum öncesi ve sonrasında yeryüzünden uçları sivri ince bir yay gibi görünen şeklinin adıdır. Kelime, Kur'ân-ı Kerim'de bir yerde çoğul şekliyle geçer. [1] Sözlük anlamına bağlı olarak özellikle kavuşum durumundan sonra ayı ilk defa görenlerin onu haber vermek için sevinçle haykırmaları sebebiyle, ayın ilk görülen şekline hilal denildiği kaydedilmektedir. Nitekim yüksek sesle telbiyede bulunmaya ve hilk görüldüğünde tekbir almaya "ihlal", yine yüksek sesle kelime-i tevhidi söylemeye "tehlil", yeni doğan çocuğun hayat belirtisi olarak çığlık atmasına "istihlal" denir. Her kamerî ayın başında kavuşum durumunun ardından incecik bir kavis seklinde ilk defa görülen yeni aya bir-üç gecelik iken "hilal" denildiği gibi her ayın sonunda kavuşum durumundan önceki son iki gecedeki aya da bu isim verilir. Bunların dışında kalan diğer gecelerde aya "kamer", kavuşum esnasında yeryüzünden görülemeyen durumuna da "muhak" denilir.
Kur'ân-ı Kerîm'de de işaret edildiği üzere [2] ayın kendisi ışık kaynağı olmayıp geceleri yeryüzünden görülen parlaklık, güneş ışığının ay yüzeyindeki yansımasından ibarettir. Ayın güneşle olan konumu sebebiyle aydınlanmış olan yüzeyinin dünyaya bakış nisbetine göre bu parlaklık yeryüzünden bazen hilal bazen yarım daire veya dolunay şeklinde görülür bazen de hiç görülmez.
Ayın dünya çevresinde dönerken güneşle dünya arasında aynı doğrultuda bulunmasına "kavuşum" (içtima) durumu denir. Bu sırada ay güneşle birlikte doğup güneşle birlikte batar ve güneş tarafından aydınlatılan yüzeyi tamamen güneşe, karanlık yüzeyi ise dünyaya dönük olduğu için yeryüzünden görülmez. Ancak ay, her gün bir öncekinden daha geç doğup daha geç battığı için kısa bir süre sonra bu doğrultudan ayrılarak güneşten daha geç batmaya başlar. Böylece güneşle ay arasındaki açı, ayın yüzeyine yansıyan ışığın yeryüzünden görünmesi (rü'yet) için yeterli büyüklüğe ulaşınca ay güneş battıktan sonra batı ufkunda hilal biçiminde görülmeye başlar. Hilalin görüldüğü gece önceki aya değil yeni başlayan aya aittir. Çünkü hilalin batı ufkundaki rü'yetiyle önceki ay biter, yeni ay başlar.
Eski çağlardan beri güneş ve ayın periyodik düzenli hareketleri zaman ölçüsü ve göstergesi olarak kullanılagelmiştir. Pek çok faydası yanında güneş ve aydan, vakitleri bilme ve hesaplama konusunda da faydalanıldığına "Allah geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da -vakitleri tayin için- birer hesap ölçüsü kılmıştır." [3] "Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya menziller tayin eden O'dur. [4] mealindeki âyetlerle Kur'ân-ı Kerîm'de de işaret edilmiştir. Ancak ay, periyodik olarak düzenli ve sabit sürelerle aynı evrelerde bulunduğundan vakit tayini için güneşten daha elverişlidir. Gece ve gündüzle gün ve yıl güneşin hareketlerinden kısmen anlaşılabilirse de ay süresi için güneşin hareketlerinde belirli bir işaret veya ölçü bulunmamaktadır. Nitekim güneşin hareketlerine göre tesbit edilen (şemsî) yılda ayların gün sayıları tabii bir mikyasla değil itibarî olarak belirlenmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de, ayın gökyüzündeki düzenli hareketinin insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleri olduğu [5], gökler ve yer yaratıldığı zaman onun hareketlerinin on iki ay meydana gelecek şekilde düzenlendiği [6] bildirilir. Kur'ân'ın doğrudan ve dolaylı ifadelerinde, hadislerde ve bu çerçevede oluşan İslami gelenekte namaz vakitleri, oruca başlama ve iftar vakti gibi güneşin hareketlerine ve gece-gündüz ayırımına göre belirlenen bazı ibadetler hariç tutulursa Ramazan orucu, hac, zekat, fıtır sadakası, kurban ve bayram namazları gibi edası yıl içinde belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerin, yemin, îlâ, iddet gibi şer'î muamelelerin vakit ve sürelerini tesbitte kamerî ayların esas alındığı görülür. Nitekim Hz. Peygamber, "Yüce Allah hilalleri insanlar için vakit ölçüleri kıldı. O halde hilali görünce oruca başlayın, onu tekrar görünce iftar edin" demiştir. [7] Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadet ve muamelelerin zaman veya sürelerinin isabetle tayin edilebilmesi, kamerî ayların başlangıçlarının doğru olarak belirlenmesine bağlı olduğundan hilalin görülmesi İslami gelenekte öteden beri önemli bir yere sahip olmuştur. Ramazan ve Şevval hilalleri kastedilerek belli başlı hadis kitaplarında yer alan "Hilali görünce oruca başlayın; onu tekrar görünce bayram yapın. Eğer hava kapalı ise içinde bulunduğunuz ayı otuz güne tamamlayın" [8] mealindeki hadis ve hilalin görülmesini konu alan benzer hadisler, kamerî ayların bu aylara ait ilk hilallerin görülmesiyle başladığını, rü'yetin mümkün olmaması durumunda önceki ayın otuz güne tamamlanması suretiyle tesbit edileceğini açıklayarak bir hesaplama kolaylığı getirmiş olmakla birlikte ileri dönemlerde hilalin görülmesi konusunda oluşacak zengin fıkıh kültürü ve bu konuda ileri sürülebilecek farklı görüşler açısından da önemli bir malzeme teşkil etmiştir.
Hilal görülünce Rasûl-i Ekrem'in belirttiği gibi tekbir aldıktan sonra şu şekilde dua etmek müstehaptır: "Allah’ım! Şu yeni hilali bize iman, İslam, güvenlik, bereket ve esenlik içinde mübarek eyle. Ey hayır ve rüşd hilali! Senin de bizim de Rabbimiz Allah'tır, bize hayır ve uğur getir."(Tirmizî, Daavât, 511)
Güneş, ufkun üstünde iken kuvvetli ışınları hilalin gündüz görülmesini engeller. Ayın önünün açık olup güneşin bulut arkasında kalması gibi bir durumda bile hilalin gündüz görülmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Bununla birlikte fıkıh literatüründe böyle bir ihtimal veya faraziyeye dayanan bazı tartışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bu tartışmalar, gündüz hilalin görülmesi mümkün olmamakla birlikte toplumda bu yönde bazı iddiaların gündeme gelmesi ihtimalinden dolayı pratik bir çözüm önerisi görünümündedir. Mesela "yevm-i şek" denilen, önceki ayın son (yani otuzuncu) günü veya yeni ayın ilk günü olması muhtemel bulunan günde eğer hilal gündüz görülürse bunun önceki ayın son gecesine mi yoksa yeni ayın ilk gecesine mi ait sayılacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Hz. Ömer, Hz. Osman, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer. İbn Mesud, Said b. Müseyyeb, Ata b. Ebû Rebah, Cabir b. Zeyd gibi ashab ve tabiîn âlimleri yanında Ebû Hanife ve İmam Muhammed ile Maliki, Şafii ve Hanbelilere göre ister zevalden önce ister zevalden sonra görülsün, gündüz görülen hilal gelecek geceye ait sayılacağından aynı gün güneş batımından sonra görülmüş hilal hükmünde olur.
Gece ve gündüz dünyanın her yerinde aynı saatte başlamadığı gibi hilal de dünyanın her yerinde aynı anda görülmez. Çünkü kamerî aylar için başlangıç sayılan hilal, kavuşum durumunun ardından güneşin batışından sonra batı ufkunda görülür. Güneş dünyanın her yerinde aynı saatte batmadığı için hilalin görülebilme zamanı da ilk görüldüğü yerden itibaren batıya doğru ilerleyerek değişir. Hilalin dünyanın değişik yerlerinde değişik saatlerde görülmesi olayına "ihtilaf-ı metali'" denilmektedir.
Hilalin görülmesiyle kamerî ay başladığına göre belli bir yerdeki görmenin o çevre dışındaki yerler için de geçerli sayılıp sayılmayacağı konusunda ilk dönemlerden itibaren farklı görüşler ileri sürülmüştür. İhtilaf-ı metaliye itibar edilmesi gerektiğini savunanlar görüşlerine delil olarak imsak, iftar ve namaz vakitlerinin tesbitinde her yerin kendi fecir, şafak, zeval, tulû' ve gurup olaylarının ölçü alınması gibi kamerî ayların başlangıcı için de her beldenin kendi rü'yetinin esas alınması gerektiğini belirtmişlerdir. [9] İhtilaf-ı metaliye itibar edilmeyeceği görüşünde olan fakihlerin çoğunluğu ise, "Hilali görünce oruca başlayın, onu görünce bayram edin" [10] mealindeki hadiste oruca başlama ve bayram yapma mutlak şekilde rü'yete bağlanmış olup her belde veya toplumun ayrı ayrı rü'yetlerinin şart kılınmadığını, bu sebeple herhangi bir yerde hilalin görülmesinin sadece o çevredeki Müslümanları değil bütün Müslümanları bağlayacağını ifade etmişlerdir.
Tevhid dini olan İslam'da Müslümanların sevinç ve kederlerini paylaşmalarının ve mümkün olan her konuda birliği sağlayıp ayrılıktan sakınmalarının önemi inkar edilemez. İhtilaf-ı metaliye itibar edilmesi durumunda ise değişik ülke ve bölgelerde aynı gün oruca başlanması veya bayram yapılması mümkün değildir. Bu konuda birliğin sağlanmasına çoğunluğun görüşü daha uygundur. Ancak bu içtihada göre de zaman zaman bazı problemler söz konusu olabilmektedir. Çünkü herhangi bir yerde hilal görüldüğünde dünyanın her yerinde vakit ve saat aynı değildir. Eğer hilal ilk defa doğuda görülürse aynı gün içinde batıya doğru hemen her yerde oruca başlanması veya bayram yapılması mümkün ise de rü'yetin batıda bir yerde gerçekleşmesi durumunda doğudaki bazı ülkelerde gün değişmiş ve imsak vakti geçmiş olabilir. Nitekim ihtilaf-ı metaliye itibar edilmeyeceğini belirten fakihler, bu prensibi hiçbir kayda bağlamadıkları halde son yıllarda çeşitli İslam ülkelerinde konuyla ilgili olarak yapılan ilmî toplantılarda, kamerî ayların ancak rü'yetin sübûtu ile başlayacağı ve rü'yet sabit olduğu esnada imsak vakti geçmiş olan yerlerde o gün artık oruç tutulmayacağı düşüncesiyle bu prensibe, "hilalin görüldüğü yerin gecesine iştirak eden bölgelerde" kaydının eklendiği görülmektedir. Ancak bu durum, kamerî ayların başlaması için mutlaka hakiki rü'yetin (hilalin gözle görülmesinin) aranması durumunda varittir. Hesapla belirlenecek hükmi rü'yete itibar edilmesi halinde hilalin ne zaman ve nerede görülebileceği önceden bilineceğine göre "Gündüz zevalden önce görülen hilal önceki gece görülmüş hükmündedir" diyen ve aralarında İmam Ebû Yusuf'un da bulunduğu fakihlerin ictihadları dikkate alınarak hilalin görülebileceği hesapla belirlenen günün bu gibi yerlerde de yeni kamerî ayın ilk günü sayılması ve böylece bütün Müslümanların aynı gün oruca başlamaları ve bayram yapmaları bazı nadir haller dışında mümkün olabilmektedir.
Kamerî aylar sübût olarak hilalin görülmesiyle başlar. Bu sebeple Ramazan orucunun zamanında eda edilebilmesi için şaban ve ramazan aylarının yirmi dokuzuncu günlerinin akşamı güneşin batışını müteakip batı ufkunda hilalin araştırılması fukahanın çoğunluğuna göre farzı kifaye, Hanbelilere göre ise müstehaptır. Eğer hilal görülürse yeni ay girmiş olur ve ertesi gün oruca başlanır veya bayram yapılır; hilal görülmezse içinde bulunulan ay otuz güne tamamlanır. Havanın bulutlu veya sisli olması gibi görüşü engelleyen veya zorlaştıran durumların bulunması halinde, Hanefilere göre ramazan hilalinin sübûtu için akil ve baliğ olmak şartıyla ister kadın ister erkek olsun ahlaken güven veren (âdil) veya dinî hükümlere açıkça saygısızlığı bilinmeyen tek bir Müslümanın haberi yeterlidir. Bu kişi, hilali ister kendisi görsün ister başka biri tarafından görüldüğünü haber versin durum değişmez. Bunda şahitlik ehliyeti, şahit sayısı ve şahadet sözü aranmaz.
Başta tabiînin büyüklerinden olan klasik dönem uleması yanında çağdaş âlimler, hilalin ilk defa görülebileceği zamanın ve yerin hesapla tayininin mümkün olduğunu, doğruluğundan emin olunduğu takdirde hesapla belirlenen "hükmi rü'yet"e göre kamerî ayların başlangıcının tayin edilebileceğini ifade etmişlerdir.
Dipnotlar
(1) Bakara 2/189
(2) İsra 17/12, Furkan 25/61, Nuh 71/16
(3) En`am 6/96
(4) Yunus 10/51
(5) Bakara 2/189
(6) Tevbe 9/36
(7) Müsned, IV. 23, 321; Darekutni, II, 163; Hakim, 1, 585
(8) Buharî, Savm, 11; Müslim, Siyam, 17-20
(9) Müslim, Siyam, 28; Ebû Davud, Savm, 9
(10) Buharî, Savm, 11
Tamamı için bkz. TDV İslam Ansiklopedisi, İrfan Yücel, Hilal maddesi,c. 18, İstanbul, 1998
Sözlükte "yüksek sesle haykırmak; ortaya çıkmak, parlamak; sevinmek" anlamlarına gelen "hell" kökünden türeyen hilal (çoğulu "ehille"), ayın kavuşum öncesi ve sonrasında yeryüzünden uçları sivri ince bir yay gibi görünen şeklinin adıdır. Kelime, Kur'ân-ı Kerim'de bir yerde çoğul şekliyle geçer. [1] Sözlük anlamına bağlı olarak özellikle kavuşum durumundan sonra ayı ilk defa görenlerin onu haber vermek için sevinçle haykırmaları sebebiyle, ayın ilk görülen şekline hilal denildiği kaydedilmektedir. Nitekim yüksek sesle telbiyede bulunmaya ve hilk görüldüğünde tekbir almaya "ihlal", yine yüksek sesle kelime-i tevhidi söylemeye "tehlil", yeni doğan çocuğun hayat belirtisi olarak çığlık atmasına "istihlal" denir. Her kamerî ayın başında kavuşum durumunun ardından incecik bir kavis seklinde ilk defa görülen yeni aya bir-üç gecelik iken "hilal" denildiği gibi her ayın sonunda kavuşum durumundan önceki son iki gecedeki aya da bu isim verilir. Bunların dışında kalan diğer gecelerde aya "kamer", kavuşum esnasında yeryüzünden görülemeyen durumuna da "muhak" denilir.
Kur'ân-ı Kerîm'de de işaret edildiği üzere [2] ayın kendisi ışık kaynağı olmayıp geceleri yeryüzünden görülen parlaklık, güneş ışığının ay yüzeyindeki yansımasından ibarettir. Ayın güneşle olan konumu sebebiyle aydınlanmış olan yüzeyinin dünyaya bakış nisbetine göre bu parlaklık yeryüzünden bazen hilal bazen yarım daire veya dolunay şeklinde görülür bazen de hiç görülmez.
Ayın dünya çevresinde dönerken güneşle dünya arasında aynı doğrultuda bulunmasına "kavuşum" (içtima) durumu denir. Bu sırada ay güneşle birlikte doğup güneşle birlikte batar ve güneş tarafından aydınlatılan yüzeyi tamamen güneşe, karanlık yüzeyi ise dünyaya dönük olduğu için yeryüzünden görülmez. Ancak ay, her gün bir öncekinden daha geç doğup daha geç battığı için kısa bir süre sonra bu doğrultudan ayrılarak güneşten daha geç batmaya başlar. Böylece güneşle ay arasındaki açı, ayın yüzeyine yansıyan ışığın yeryüzünden görünmesi (rü'yet) için yeterli büyüklüğe ulaşınca ay güneş battıktan sonra batı ufkunda hilal biçiminde görülmeye başlar. Hilalin görüldüğü gece önceki aya değil yeni başlayan aya aittir. Çünkü hilalin batı ufkundaki rü'yetiyle önceki ay biter, yeni ay başlar.
Eski çağlardan beri güneş ve ayın periyodik düzenli hareketleri zaman ölçüsü ve göstergesi olarak kullanılagelmiştir. Pek çok faydası yanında güneş ve aydan, vakitleri bilme ve hesaplama konusunda da faydalanıldığına "Allah geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da -vakitleri tayin için- birer hesap ölçüsü kılmıştır." [3] "Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya menziller tayin eden O'dur. [4] mealindeki âyetlerle Kur'ân-ı Kerîm'de de işaret edilmiştir. Ancak ay, periyodik olarak düzenli ve sabit sürelerle aynı evrelerde bulunduğundan vakit tayini için güneşten daha elverişlidir. Gece ve gündüzle gün ve yıl güneşin hareketlerinden kısmen anlaşılabilirse de ay süresi için güneşin hareketlerinde belirli bir işaret veya ölçü bulunmamaktadır. Nitekim güneşin hareketlerine göre tesbit edilen (şemsî) yılda ayların gün sayıları tabii bir mikyasla değil itibarî olarak belirlenmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de, ayın gökyüzündeki düzenli hareketinin insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleri olduğu [5], gökler ve yer yaratıldığı zaman onun hareketlerinin on iki ay meydana gelecek şekilde düzenlendiği [6] bildirilir. Kur'ân'ın doğrudan ve dolaylı ifadelerinde, hadislerde ve bu çerçevede oluşan İslami gelenekte namaz vakitleri, oruca başlama ve iftar vakti gibi güneşin hareketlerine ve gece-gündüz ayırımına göre belirlenen bazı ibadetler hariç tutulursa Ramazan orucu, hac, zekat, fıtır sadakası, kurban ve bayram namazları gibi edası yıl içinde belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerin, yemin, îlâ, iddet gibi şer'î muamelelerin vakit ve sürelerini tesbitte kamerî ayların esas alındığı görülür. Nitekim Hz. Peygamber, "Yüce Allah hilalleri insanlar için vakit ölçüleri kıldı. O halde hilali görünce oruca başlayın, onu tekrar görünce iftar edin" demiştir. [7] Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadet ve muamelelerin zaman veya sürelerinin isabetle tayin edilebilmesi, kamerî ayların başlangıçlarının doğru olarak belirlenmesine bağlı olduğundan hilalin görülmesi İslami gelenekte öteden beri önemli bir yere sahip olmuştur. Ramazan ve Şevval hilalleri kastedilerek belli başlı hadis kitaplarında yer alan "Hilali görünce oruca başlayın; onu tekrar görünce bayram yapın. Eğer hava kapalı ise içinde bulunduğunuz ayı otuz güne tamamlayın" [8] mealindeki hadis ve hilalin görülmesini konu alan benzer hadisler, kamerî ayların bu aylara ait ilk hilallerin görülmesiyle başladığını, rü'yetin mümkün olmaması durumunda önceki ayın otuz güne tamamlanması suretiyle tesbit edileceğini açıklayarak bir hesaplama kolaylığı getirmiş olmakla birlikte ileri dönemlerde hilalin görülmesi konusunda oluşacak zengin fıkıh kültürü ve bu konuda ileri sürülebilecek farklı görüşler açısından da önemli bir malzeme teşkil etmiştir.
Hilal görülünce Rasûl-i Ekrem'in belirttiği gibi tekbir aldıktan sonra şu şekilde dua etmek müstehaptır: "Allah’ım! Şu yeni hilali bize iman, İslam, güvenlik, bereket ve esenlik içinde mübarek eyle. Ey hayır ve rüşd hilali! Senin de bizim de Rabbimiz Allah'tır, bize hayır ve uğur getir."(Tirmizî, Daavât, 511)
Güneş, ufkun üstünde iken kuvvetli ışınları hilalin gündüz görülmesini engeller. Ayın önünün açık olup güneşin bulut arkasında kalması gibi bir durumda bile hilalin gündüz görülmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Bununla birlikte fıkıh literatüründe böyle bir ihtimal veya faraziyeye dayanan bazı tartışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bu tartışmalar, gündüz hilalin görülmesi mümkün olmamakla birlikte toplumda bu yönde bazı iddiaların gündeme gelmesi ihtimalinden dolayı pratik bir çözüm önerisi görünümündedir. Mesela "yevm-i şek" denilen, önceki ayın son (yani otuzuncu) günü veya yeni ayın ilk günü olması muhtemel bulunan günde eğer hilal gündüz görülürse bunun önceki ayın son gecesine mi yoksa yeni ayın ilk gecesine mi ait sayılacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Hz. Ömer, Hz. Osman, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer. İbn Mesud, Said b. Müseyyeb, Ata b. Ebû Rebah, Cabir b. Zeyd gibi ashab ve tabiîn âlimleri yanında Ebû Hanife ve İmam Muhammed ile Maliki, Şafii ve Hanbelilere göre ister zevalden önce ister zevalden sonra görülsün, gündüz görülen hilal gelecek geceye ait sayılacağından aynı gün güneş batımından sonra görülmüş hilal hükmünde olur.
Gece ve gündüz dünyanın her yerinde aynı saatte başlamadığı gibi hilal de dünyanın her yerinde aynı anda görülmez. Çünkü kamerî aylar için başlangıç sayılan hilal, kavuşum durumunun ardından güneşin batışından sonra batı ufkunda görülür. Güneş dünyanın her yerinde aynı saatte batmadığı için hilalin görülebilme zamanı da ilk görüldüğü yerden itibaren batıya doğru ilerleyerek değişir. Hilalin dünyanın değişik yerlerinde değişik saatlerde görülmesi olayına "ihtilaf-ı metali'" denilmektedir.
Hilalin görülmesiyle kamerî ay başladığına göre belli bir yerdeki görmenin o çevre dışındaki yerler için de geçerli sayılıp sayılmayacağı konusunda ilk dönemlerden itibaren farklı görüşler ileri sürülmüştür. İhtilaf-ı metaliye itibar edilmesi gerektiğini savunanlar görüşlerine delil olarak imsak, iftar ve namaz vakitlerinin tesbitinde her yerin kendi fecir, şafak, zeval, tulû' ve gurup olaylarının ölçü alınması gibi kamerî ayların başlangıcı için de her beldenin kendi rü'yetinin esas alınması gerektiğini belirtmişlerdir. [9] İhtilaf-ı metaliye itibar edilmeyeceği görüşünde olan fakihlerin çoğunluğu ise, "Hilali görünce oruca başlayın, onu görünce bayram edin" [10] mealindeki hadiste oruca başlama ve bayram yapma mutlak şekilde rü'yete bağlanmış olup her belde veya toplumun ayrı ayrı rü'yetlerinin şart kılınmadığını, bu sebeple herhangi bir yerde hilalin görülmesinin sadece o çevredeki Müslümanları değil bütün Müslümanları bağlayacağını ifade etmişlerdir.
Tevhid dini olan İslam'da Müslümanların sevinç ve kederlerini paylaşmalarının ve mümkün olan her konuda birliği sağlayıp ayrılıktan sakınmalarının önemi inkar edilemez. İhtilaf-ı metaliye itibar edilmesi durumunda ise değişik ülke ve bölgelerde aynı gün oruca başlanması veya bayram yapılması mümkün değildir. Bu konuda birliğin sağlanmasına çoğunluğun görüşü daha uygundur. Ancak bu içtihada göre de zaman zaman bazı problemler söz konusu olabilmektedir. Çünkü herhangi bir yerde hilal görüldüğünde dünyanın her yerinde vakit ve saat aynı değildir. Eğer hilal ilk defa doğuda görülürse aynı gün içinde batıya doğru hemen her yerde oruca başlanması veya bayram yapılması mümkün ise de rü'yetin batıda bir yerde gerçekleşmesi durumunda doğudaki bazı ülkelerde gün değişmiş ve imsak vakti geçmiş olabilir. Nitekim ihtilaf-ı metaliye itibar edilmeyeceğini belirten fakihler, bu prensibi hiçbir kayda bağlamadıkları halde son yıllarda çeşitli İslam ülkelerinde konuyla ilgili olarak yapılan ilmî toplantılarda, kamerî ayların ancak rü'yetin sübûtu ile başlayacağı ve rü'yet sabit olduğu esnada imsak vakti geçmiş olan yerlerde o gün artık oruç tutulmayacağı düşüncesiyle bu prensibe, "hilalin görüldüğü yerin gecesine iştirak eden bölgelerde" kaydının eklendiği görülmektedir. Ancak bu durum, kamerî ayların başlaması için mutlaka hakiki rü'yetin (hilalin gözle görülmesinin) aranması durumunda varittir. Hesapla belirlenecek hükmi rü'yete itibar edilmesi halinde hilalin ne zaman ve nerede görülebileceği önceden bilineceğine göre "Gündüz zevalden önce görülen hilal önceki gece görülmüş hükmündedir" diyen ve aralarında İmam Ebû Yusuf'un da bulunduğu fakihlerin ictihadları dikkate alınarak hilalin görülebileceği hesapla belirlenen günün bu gibi yerlerde de yeni kamerî ayın ilk günü sayılması ve böylece bütün Müslümanların aynı gün oruca başlamaları ve bayram yapmaları bazı nadir haller dışında mümkün olabilmektedir.
Kamerî aylar sübût olarak hilalin görülmesiyle başlar. Bu sebeple Ramazan orucunun zamanında eda edilebilmesi için şaban ve ramazan aylarının yirmi dokuzuncu günlerinin akşamı güneşin batışını müteakip batı ufkunda hilalin araştırılması fukahanın çoğunluğuna göre farzı kifaye, Hanbelilere göre ise müstehaptır. Eğer hilal görülürse yeni ay girmiş olur ve ertesi gün oruca başlanır veya bayram yapılır; hilal görülmezse içinde bulunulan ay otuz güne tamamlanır. Havanın bulutlu veya sisli olması gibi görüşü engelleyen veya zorlaştıran durumların bulunması halinde, Hanefilere göre ramazan hilalinin sübûtu için akil ve baliğ olmak şartıyla ister kadın ister erkek olsun ahlaken güven veren (âdil) veya dinî hükümlere açıkça saygısızlığı bilinmeyen tek bir Müslümanın haberi yeterlidir. Bu kişi, hilali ister kendisi görsün ister başka biri tarafından görüldüğünü haber versin durum değişmez. Bunda şahitlik ehliyeti, şahit sayısı ve şahadet sözü aranmaz.
Başta tabiînin büyüklerinden olan klasik dönem uleması yanında çağdaş âlimler, hilalin ilk defa görülebileceği zamanın ve yerin hesapla tayininin mümkün olduğunu, doğruluğundan emin olunduğu takdirde hesapla belirlenen "hükmi rü'yet"e göre kamerî ayların başlangıcının tayin edilebileceğini ifade etmişlerdir.
Dipnotlar
(1) Bakara 2/189
(2) İsra 17/12, Furkan 25/61, Nuh 71/16
(3) En`am 6/96
(4) Yunus 10/51
(5) Bakara 2/189
(6) Tevbe 9/36
(7) Müsned, IV. 23, 321; Darekutni, II, 163; Hakim, 1, 585
(8) Buharî, Savm, 11; Müslim, Siyam, 17-20
(9) Müslim, Siyam, 28; Ebû Davud, Savm, 9
(10) Buharî, Savm, 11
Tamamı için bkz. TDV İslam Ansiklopedisi, İrfan Yücel, Hilal maddesi,c. 18, İstanbul, 1998
Konular
- Temkin Müddeti Nedir?
- TAKVİMDEKİ NAMAZ VE İMSAK VAKİTLERİ HAKKINDA AÇIKLAMALAR
- “Temkin Müddeti” hakkında zarûrî malûmat
- “Temkin Müddeti”nin 4 unsurunun îzâhı
- “Temkin Müddeti” hakkında teferruatlı malûmat
- TEMKİN MÜDDETİNİN HESÂBI
- HİCRİ TAKVİM NEDİR
- Dinî Bayramlarımızın Günlerini Tesbit (Ru'yetu'l-hilâl)
- Hilal Gözetleme,Hesap ve Rüyet
- Hilal görülünce Ramazan başlar
- Araplar'ın hilal hesabı şaştı, bayram bir gün ertelendi!
- RÜ'YET-İ HİLAL Nedir Hakkında Bilgi
- Kurban bayramını tespit
- Yine hilal tartışması!
- Ramazan-I Şerif Ayının Tespitinde Hesaba İtibar Edilir Mi?
- Diyanet İşleri 'Hilal' İçin İlk Adımı Attı
- RU’YET-İ HİLAL MESELESİ
- Diyanet Hilal'i nasıl hesaplıyor?
- Ramazanın Habercisi Hilal
- Kurban kesiminde ihtiyatlı davranmak
- Diyanet Ansiklopedisinde Temkin Maddesi
- Şamil ansiklopedisinde rumi takvim