“Temkin Müddeti” hakkında teferruatlı malûmat

Bir şehirde bir tek şer’î ufuk ve o şehre âid olan bir tek temkin müddeti vardır.
Güneşin ziyâsı (ışığı), sabâhları en yüksek tepeye gelince, şer’î tulû’ (güneşin doğması) vakti olur. Akşamları buradan çekildiği görülünce de, şer’î gurûb (güneşin batması) vakti olur. Ezânî sâat makinaları, bu vakt 12 yapılır. Şer’î gurûb vakti, ezânî sâate göre, her gün hep 12 dir ve temkin müddeti bu vaktin içinde mevcûddur. (Ezânî gün), güneşin üst [arka] kenârının bir yerin ufk-ı şer’îsinden müteâkib (ard arda) iki şer’î gurûbu arasındaki zemândır. Ezânî sâat makinası, bu gurûb görülünce 12 yapılır. Dolayısıyla akşam vaktindeki temkin müddeti, diğer ezânî vakitlerde de hiç değişmeksizin aynen mevcûddur. Ezânî namaz vakitlerinde kullanılan akşam vaktindeki temkin müddetinin, bu günkü sâatlerle bildirilen namaz vakitlerinin hepsinde hiç değiştirilmeksizin aynen kullanılmasının zarûreti, buradan da açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü vakitler arasındaki müddet, kullanılan sâatlere göre değişmez. Meselâ, ezânî sâat ile bulunan öğle ile ikindi vakitleri arasındaki müddet, bu gün kullanılan sâatlerde de aynı olmak mecburiyetindedir. Bu sebebden, her namaz için ayrı ayrı temkinler yoktur.

Üç nev’i gurûb (Güneşin batması, ya'nî akşam) vardır :
Şemsin (güneşin) merkezinin, hakîkî ufka göre irtifâ’ının sıfır olduğu vakte (Hakîkî gurûb) denir. Ya'nî, güneşin merkezinin hakîkî ufuk hattında olmasıdır.
İkinci gurûb, güneşin arka kenârının, râsıdın (gözlemcinin) bulunduğu mahallin zâhirî (görünen) ufuk hattına nazaran zâhirî irtifâ’ının (görünen yüksekliğinin) sıfır olduğu, ya’nî bu üst kenârının, mahallin ufk-ı zâhirî (görünen ufuk) hattından kaybolduğunun görüldüğü vaktdir. Buna (Zâhirî gurûb) denir.
Üçüncü gurûb, güneşin arka kenârının, şer’î ufka nazaran irtifâ’ının sıfır olduğu vaktdir. Ya'nî, güneşin arka kenârının şer’î ufuk hattından kaybolduğu ândır. Buna (Şer’î gurûb) denir. Takvimlere akşam vakti olarak, bu şer’î gurûb vakti yazılır.
Bu üç gurûbdan, şer’î gurûbu görmek mu’teber (geçerli) olduğu, Tahtâvî, (Merâkıl-felâh) hâşiyesinde yazılıdır. Her yükseklik için, muhtelif zâhirî ufuk hatları vardır. Ufk-ı şer’îden gurûb, en yüksek tepeden bakınca görülen gurûbdur. Hesâb ile bulunan hakîkî gurûb vaktinde, güneş yüksek yerlerin zâhirî (görünen) ufuk hatlarından gurûb etmemiş (batmamış) görülür. Bu hâl, akşam namazının ve iftâr vaktinin, birinci ve ikinci gurûb vaktlerinde değil, bunlardan dahâ sonra, şer’î gurûb vaktinde olduğunu göstermekdedir. Evvelâ hakîkî gurûb, bundan sonra zâhirî gurûblar, en sonra, şer’î gurûb olur. (Şer’î gurûb) vaktinin mu’teber olduğu, (Mecma’ul-enhür) ve şâfi’î (El-envâr li-a’mâlil ebrâr) kitâblarında da bildirilmekdedir.

Tepeler, binâlar ve bulutlar sebebi ile zâhirî gurûb görülemiyen yerlerde gurûb vaktinin, şarkdaki (doğudaki) tepelerin kararması ile anlaşılacağı hadîs-i şerîfde bildirilmişdir. Bu hadîs-i şerîf, (Tulû’ ve gurûb vaktleri hesâb edilirken, güneşin hakîkî ve zâhirî irtifâ’ları değil, şer’î ufukdan olan şer’î irtifâ’larının kullanılacağını) ya’nî, Temkin mikdârını hesâba katmak lâzım olduğunu göstermekdedir. Bütün namazların, doğru vakt olan şer’î vaktlerini hesâb ederken, bu hadîs-i şerîfe uymak, ya’nî temkin zemânlarını hesâba katmak lâzımdır. Çünki hesâb ile hakîkî ufka göre astronomik formüllerle hakîkî vaktler bulunur. Bir namazın, hakîkî ufka göre, astronomik formüllerle bulunan vakti ile doğru vakt olan şer’î vakti arasında, bir temkin müddeti fark vardır. Bir şehrin en yüksek mahalline mahsûs olan temkin zemânı değişdirilemez. Temkin zemânı temâmen kaldırılır veyâ azaltılırsa, öğle ve dahâ sonraki namazlar, vaktlerinden evvel kılınmış olur. Oruca da, sahûr vakti geçdikden sonra başlanılmış olur. Bu namazlar ve oruclar sahîh olmazlar.

1982 senesine kadar, Türkiyede temkin zemânını kimse değişdirmemiş, bütün Âlimler, Velîler, Şeyh-ülislâmlar, Müftîler, bütün müslimânlar, asrlar boyunca namazlarını şer’î vaktlerinde kılmışlar ve oruclarına şer’î vaktlerinde başlamışlardır. Türkiye Dıvar Takvîmleri'nde, temkin zemânı değişdirilmemiş, namaz ve oruc vaktleri, doğru olarak bildirilmişdir. Şimdi de her müslîmânın bu icmâ-i müslimînden ayrılmamaları lâzımdır
TENBÎH: İslâm âlimleri, gurûbî hakîkî zevâl vaktinden, ezânî hakîkî zemâna göre zuhr (öğle) vaktini elde etmek için, bundan gurûb (akşam) vaktindeki temkini tarh (çıkarmış) ve zevâl vaktindeki, doğru vakt olan şer’î vakti bulmak için, temkin zemânını ilâve etmişler ve yine gurûbî zevâl vaktini bulmuşlardır. Bu hâl, zuhr vaktindeki temkin mikdârının, hakîkî ve şer’î ufuklar arasındaki zemân farkına, ya’nî gurûb vaktindeki temkin mikdârına müsâvî (eşit) olduğunu göstermekdedir. Bunun gibi, bütün namazların şer’î vaktlerindeki temkin zemânları, tulû' (doğma) ve gurûb (batma) vaktlerindeki temkin zemânlarına müsâvîdir (eşittir).
“Öğle” (Zuhr) vaktindeki temkin müddeti, “Güneş” (Tulû’) ve “Akşam” (Gurûb) vaktlerindeki temkin müddetine eşit olduğu gibi, “İmsâk” (Fecr) vaktindeki temkin müddetine de eşittir. İbrahim Hakkı hazretlerinin, Erzûruma göre hâzırladığı evkât-ı şer’iyye cedvellerinde ve Mustafa Hilmi efendinin (Hey’et-i felekiyye) kitâbında, ezânî sâat ile, İmsâk (Fecr) ve Güneş (Tulû’) hakîkî vaktlerini şer’î vakte çevirmek için, temkin zemânının iki misli çıkarılmışdır. Alî bin Osmân Bağdâdînin (Hidâyet-ül-mübtedî fî Ma’rifet-il-evkât bi-rub-id-dâire) kitâbında da böyle yazılıdır. Kendisi 801 [Milâdî 1398] de vefât etmişdir. (Kedûsî) nin (İrtifâ’ risâlesi) ni terceme eden, Fâtih medresesi ders-i âmlarından (Profesörlerinden) Hezargradlı Hasen Şevkı efendi, dokuzuncu bâbında diyor ki, (Bulduğumuz hakîkî imsâk vaktleri temkinsizdir. Oruc tutacak kimsenin bundan onbeş dakîka, ya’nî iki temkin zemânı evvel, oruca başlaması lâzımdır. Böylece orucu fâsid olmakdan kurtulur). Görülüyor ki, şer’î ezânî imsâk vaktini bulmak için, hakîkî gurûbî vaktden temkin zemânının iki mislini çıkarmakda, iki temkin çıkarılmaz ise, orucun fâsid olacağını bildirmekdedir. [Gurûbî vaktden şer’î vakti bulmak için bir temkin, gurûbî vakti ezânî vakte çevirmek için de ikinci temkin çıkarılmakdadır.]