RU’YET-İ HİLAL MESELESİ

Doç.Dr. İsmail KÖKSAL
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslâm Hukuku Anabilim dalı
İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ 13:1 (2008), SS.1–11

Özet: İslami ibadetlerin bir kısmında ay takvimi esas alınır. Bunlar Ramazan ayının
başlama ve bitmesi, hacca gitmek ve kurban bayramını tespit etmek.. gibi senelik
ibadetlerdir. İslam ülkeleri ise ayın başlangıcı konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Bunun
görünürdeki en büyük sebebi, astronomik hesaplara güven meselesidir. Ayrıca
kavuşum anını ay başlangıcı yapıp yapmamakla ilgilidir. Fakat kanaatimce bu
konudaki en büyük sebep, İslam ülkelerinin siyasi dağınıklığıdır. Bu ortamda kötü
niyetli bazı şahıs veya kuruluşların da etkisi tartışılamaz. Çünkü ay ve güneşin hareketi
sabittir. Ayın kavuşum vaktiyle, yeryüzünden görme vaktinden birisi de tercih
edilebilir. Bu noktadaki bilimsel toplantılarda ittifakla kabul edilen görü ise,, aybaşının
yeryüzünden görülme anına dayanmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Ru’yet-i Hilal, Ay Takvimi, Güneş Takvimi

* * *

Dînî takvim, yani Ramazan ayının başlaması ve bitmesi ile hacda Arafat
vakfesinin ne zaman yapılacağı, bazı İslam ülkelerinin, ilgili toplantılarda ittifakla
alınan kararlara uymaması sebebiyle iki temel problemli konu olarak sürekli
gündemdedir. Bu sebeple konuyu açıklayıcı ve ortaya koyucu bir makale yazmak
ihtiyaç olmuştur. Mevzuyu şu şekilde takdim edebiliriz:

Takvim:

Değişik kültürlere göre farklı takvimler olabilmektedir. Bu sebeple Hz.
Adem'den beri her millet kendilerince önemli gördükleri bazı hadiseleri tarih
başlangıcı yaparak takvim oluşturmuştur. Yıllık ibadetleri belirleyen İslamî takvim
ise aya göre belirlenir. Ülkemizde devletin resmi işlerdeki uygulaması ise, başlangıç
olarak Hz. İsa'nın doğumunu kabul eden güneş takvimine göre yapılmaktadır. Bu
uygulama Batıcılık politikasıyla başlamıştır. Fakat dinî meseleler için ayın
hareketlerine göre farklı bir takvime ihtiyaç vardır. Bu da güneş ışınlarının ay
üzerinden yeryüzüne yansıması şekliyle oluşan hilalin, dünya etrafındaki dönmesini
tamamladığı bir aylık hareketinden oluşmaktadır. Bu konuyu Kandilli
Rasathanesi’nin verilerine göre Diyanet İşleri Başkanlığı belirlemektedir. Fakat bu
ölçümü, 1973 ve 1979’daki İslam ülkelerinin ittifakla aldığı kararlar çerçevesinde
yürütmektedir.
Bir senedeki ay sayısı 12 olan kamerî takvimle ilgili ayetler şunlardır:

ﻳَﺴْﺄَﻟُﻮﻧَﻚَ ﻋَﻦِ اﻟْﺄَهِﻠﱠﺔِ ﻗُﻞْ هِﻲَ ﻣَﻮَاﻗِﻴﺖُ ﻟِﻠﻨﱠﺎسِ وَاﻟْﺤَﺞﱢ
“Sana hilallerden soruyorlar. De ki: O, insanlar ve hac için bir takvimdir.”1


إِنﱠ ﻋِﺪﱠةَ اﻟﺸﱡﻬُﻮرِ ﻋِﻨْﺪَ اﻟﻠﱠﻪِ اﺛْﻨَﺎ ﻋَﺸَﺮَ ﺷَﻬْﺮًا ﻓِﻲ آِﺘَﺎبِ اﻟﻠﱠﻪِ ﻳَﻮْمَ ﺧَﻠَﻖَ اﻟﺴﱠﻤَﻮَاتِ وَاﻟْﺄَرْضَ ﻣِﻨْﻬَﺎ
أَرْﺑَﻌَﺔٌ ﺣُﺮُمٌ ذَﻟِﻚَ اﻟﺪﱢﻳﻦُ اﻟْﻘَﻴﱢﻢُ ﻓَﻠَﺎ ﺗَﻈْﻠِﻤُﻮا ﻓِﻴﻬِﻦﱠ أَﻧْﻔُﺴَﻜُﻢْ
“Gökleri ve yeri yarattığı günde Allahın yazısına göre Allah katında ayların
sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar
içinde (Allahın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin.”2

Bu ilahi beyandan anlaşılan şudur: Allah Teâla gökleri ve yeri yarattığı
zaman Ay’ın hareketini öyle ayarlamıştır ki, ay sistemine göre bir yılda on iki ay
meydana geldi ve bir yıl 354 veya 355 gün oldu. Sözkonusu ayların isimleri
şöyledir: Muharrem, Safer, Rabîülevvel, Rabîülahir, Cemâziyelevvel,
Cemâziyelâhir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilka’de, Zilhicce. Ayette işaret
buyrulan “haram aylar”; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb’dir ki, Tevbe
sûresinin 5. âyetinde de görüleceği üzere bu aylarda savaş yasaklanmıştır.
Cahiliye devrinde, birbiriyle çarpışmaya ve talana alışmış olan Araplara
fasılasız dört ay güvenlik ve sulh içinde yaşamak çok ağır geliyordu. Onun için Hz.
İbrahim ve İsmail’den beri devam edegelen ay tertibini hevalarına göre bozmaya,
mesela Muharrem ayındaki haramlığı safer ayına aktarmaya, diğer haram ayları da
ileri geri götürmeye başladılar. Buna nesî denmektedir. Böylece kendilerine göre

1
Bakara suresi, 2/189.
2
Tevbe suresi, 9/36. Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 13:1 (2008)
____________________________________________________________________________

3
daha menfaatli bir takvim oluşturuyorlardı. Bu hal hicretin 10. yılına kadar devam
etti. Veda Haccı’nda Rasûlullah (s.a.), ayların o sene tam yerini bulduğunu açıkladı.
Ve bundan sonra işler aslına rucu etti.

Bir aydaki gün sayısı:

Kamerî takvime göre aylardaki gün sayısı 30 ve 29 olarak değişir. Bir 30 bir
29 veya peşpeşe bir-iki defa 30 veya bir-iki defa 29 çeker. Bu durum hesaba dayalı
ölçümde yaklaşık olarak 29.5 (29,530.588) gün olarak çıkmaktadır. Bu sebeple
Ay böyle böyle böyledir” derken” اﻟﺸﱠﻬْﺮُ هَﻜَﺬَا وَهَﻜَﺬَا وَهَﻜَﺬَا :(Peygamber Efendimiz (sav
ilk ikisinde 10 parmağını göstermiş, üçüncüde de 9 parmağını göstererek bu duruma
işaret etmiştir.3
Bir ay bu kadar olursa bir yıl da 354,367.056 gün olur. Virgülden
sonraki küsürat ise 30 yılda 11 günlük bir fark oluşturmaktadır. Bu sebeple her 30
yılda kamerî sene 355 gün çeker.4


Ay takvimine göre yapılması gereken ibadetler:

Bayram namazı kılmak, zekat ve fıtır sadakası vermek, Ramazan orucu
tutmak, Ramazan bayramını ihya etmek, her ayın 13,14 ve 15. günü ve âşûre günü
tutulması müstehab olan oruçları îfâ etmek, Şevval ayından altı gün oruç tutmak,
Ramazanı bir veya iki gün öncesinden oruçla karşılamamak, zekatını verebilmek
için hayvanların yaşlarını tespit etmek, kamerî takvimi esas alarak belirli günlerde
yapılan adakları ifa etmek, hac yapmak, Arafat vakfesinde bulunmak, kurban
kesmek, emaresi belirmeyen durumlarda bulûğa ermeyi belirlemek için yaş sınırını
tespit etmek, çocuk için akîka kesmek, îlâ ve keffâretleri gerektiren bir durumda
süreyi tayin etmek, süt emzirmeyi (radâ) tam yapmak, iddette bir yıl bekleme ve yas
tutma (ihdâd).. gibi şer'î ölçü gerektiren süreler, ay takvimini doğrudan veya dolaylı
yoldan ilgilendirmektedir.5


Ramazan orucuna başlama ve onu bitirme:

Hilalin ilk defa görülmesine ru’yet denilir.

ﺻُﻮﻣُﻮا ﻟِﺮُؤْﻳَﺘِﻪِ وَأَﻓْﻄِﺮُوا ﻟِﺮُؤْﻳَﺘِﻪِ ﻓَﺈِنْ ﻏُﻤﱢﻰَ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢُ اﻟﺸﱠﻬْﺮُ ﻓَﻌُﺪﱡوا ﺛَﻼَﺛِﻴﻦَ
“Hilâli görünce oruca başlayın ve onu görünce bayram yapın. Eğer ayı
göremezseniz sayıyı otuza tamamlayın” hadisine6
göre Türkiye'de, kamerî ayın
başlangıcı için ru'yet esas alınmaktadır. Aslında bu karar, 1979'daki ruyet-i hilal
konferansına göre bütün İslam ülkelerinin ittifakla aldığı bir karardır. Çünkü
cumhurun genel görüşü hesaba göre değil de ru'yete göre amel etmektir. Sözkonusu
görme işleminin yeryüzünden gerçekleşmesi için ay; dünya, ay ve güneş üçlüsünün

3
Müslim, Sıyam 4 (1/764); Beğavi, Şerhu’s-Sünne, 3/232. 4
Mü’temeru Ulemai Malezya, 103; Altıkulaç, 25; Ferruh, 84. 5
Sübki, Fetava 1/217.
6
Müslim, Sıyam 1 (1/762). Doç.Dr. İsmail KÖKSAL
____________________________________________________________________________

4
oluşturduğu doğrultudan (içtima anı) 8 derece açılmalı ve gözlem yerinin ufkundaki
yüksekliği en az 5 derece olmalıdır. Bu durumdaki bir hilalin yerden görüldüğü ilk
zaman, güneş batımından az sonradır ve hemen batar. Bu şartlardan daha aşağı
durumlarda ay teknolojik imkanlarla bile görülmez. Çıplak gözle normal görme ise
10-11 derecede gerçekleşir. Tabii olarak böyle bir ay, hilalin görülebileceği bölgenin
bizim bulunduğumuz mıntıkanın doğusunda kalmasına ve ufkun temiz olmasına
bağlıdır. Eğer hilalin görüleceği yer bizim bulunduğumuz yerin batısında ise bu
ru'yet bir gün sonra gerçekleşecektir. Bazı durumlarda ise ay, güneş ışınlarının
yüksekliği sebebiyle doğduğu halde fark edilememektedir ki, bu da görülemeyeceği
manasına gelir. Çünkü Allah Rasûlü (sav) döneminde bu durumdaki bir hilal
görülemezdi.7

Gelen rivayetlere göre, hilal görüldükten sonra Ramazan orucuna başlanması
ve Şevval hilali görüldükten sonra da bitirilmesi gerekmektedir. Eğer bulut gibi bir
sebeple hilal görülemezse, sayıyı otuza tamamlayarak hükmî (takdîrî) işlem
yapılacaktır.

Hesapla amel etmek:

Oruçta hilali görme asıl olunca beldelere göre ru'yet değişebilir. Çünkü bu
durum ümmi bir kavme daha uygundur. Cumhur da böyle düşünmüştür. Fakat sayısı
az da olsa selef uleması olan tâbiinden Mutarrıf b. Abdillah b. eş-Şıhhir, Muhammed
b. Mukatil, İbn Nüceym, Kâdı Abdülcebbar ve İbn Kuteybe gibi zatlar ile bazı
Şafiiler astronomik (müneccim) hesaba itibar edilebilir diyerek, günümüz açısından
tatbiki kolay olan hesapla amel konusuna kapı aralamışlardır.8
ﻓَﺈِنْ ﻏُﻢﱠ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻓَﺎﻗْﺪِرُوا ﻟَﻪُ
“Eğer ay görünmezse takdir yapınız” hadisini9
de sayıyı 30'a tamamlama yerine,
hesap yapma konusunda bir delil olarak değerlendirmişlerdir. Çünkü واُرِﺪْﺎﻗَﻓ kelimesi
takdir manasına hesap olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla bu durum, gece ve
gündüzün bir ay gibi uzun olduğu yerlerde, Deccalle ilgili hadiste geçtiği üzere
namaz vakitleri için takdir yapmak manasına gelir. Zira Allah Rasulü (sav) böyle
Onun için (beş” ﻻَ اﻗْﺪُرُوا ﻟَﻪُ ﻗَﺪْرَﻩُ yerlerdeki tek namaza müsaade etmemiş, aksine
vakit üzerine) ölçüm yapınız” buyurmuştur.10
İbadetlerde asıl olan vakti bilmektir. Dolayısıyla namaz için güneşi takip
etmek ibadetin bir parçası olmadığı gibi aya bakmak da ibadetin bir parçası değildir.
Vaktin girmesi ise vaktin başlaması için sadece bir sebep kılınmıştır. Zaten âma ve
mahbus kişilerin kendilerine getirilen bilgiyle amel etmeleri de aya bakmanın bir
ibadet olmadığını göstermektedir. Bu sebeple gece ve gündüzün 2 ay gibi uzadığı
yerlerdeki Müslümanlar, hiçbir zaman ayı görmekle mükellef tutulmamışlardır.11
İslam dini kolaylık prensibini esas alır. Bu sebeple namaz vakitlerini güneşe
göre, oruç gibi diğer bazılarını da aya göre belirlemek daha kolaydır. Hakikaten
zamanımızda yeni ayı belirleme konusunda hesap yapmak, aybaşı ve ay sonunda

7
Asifi, 64.
8
Kurtubi, Camiu'l-Ahkam, 2/285; Gökmen, 68.
9
Müslim, Sıyam 1 (1/759). 10 Müslim, Fiten 20 (3/2252). 11 Heridi, 56; Bahit, 118; Rıza, 124. Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 13:1 (2008)
____________________________________________________________________________

5
hilali gözetlemekten daha kolay ve daha güvenilir görülmektedir. Allah Rasulü
Biz yazma ve hesap” إِﻧﱠﺎ أُﻣﱠﺔٌ أُﻣﱢﻴﱠﺔٌ ﻻَ ﻧَﻜْﺘُﺐُ وَﻻَ ﻧَﺤْﺴُﺐُ اﻟﺸﱠﻬْﺮُ هَﻜَﺬَا وَهَﻜَﺬَا وَهَﻜَﺬَا :sav)'in)
yapmayan ümmî bir kavimiz. Hilal böyle, böyle ve böyledir” demesi12 de, o devirde
hesaba itimat edilmemesinin ümmilik illetine bağlandığını, dolayısıyla bunun yerini
bilim ve teknoloji alınca ümmîliğin kalkacağını, hesaba da itimat edilebileceğini
göstermektedir. Üstelik eskiden kolaylık ru'yet yoluyla ayın başlamasındayken, şu
anda bilim ve teknolojinin verdiği imkanlarla kolaylık, ay başlangıcını hesapla tespit
etmektedir. Ve bu durum vâki olacak ru'yetin hesapla tespitinden başka bir şey
değildir. Yani yeni ay yine ru'yetle başlamış olmaktadır. Buna, hesaba dayalı ru'yet
de denebilir. Bu durumda ayın doğma vakti önceden bilinmekte ve gerekirse tam o
vakit mücerret gözle bakma fırsatı da sunmaktadır.
Hesaba itibar edilmeyeceğini söyleyen eski kaynakların, "Çünkü hesap kati
bir ilim değildir, zan ifade ediyor" demesi13 de bu görüşün doğruluğunu gösterir.
Eğer ay görünmezse takdir yapınız” hadisini14 hesap” ﻓَﺈِنْ ﻏُﻢﱠ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻓَﺎﻗْﺪِرُوا ﻟَﻪُ
ﺻُﻮﻣُﻮا ﻟِﺮُؤْﻳَﺘِﻪِ وَأَﻓْﻄِﺮُوا ﻟِﺮُؤْﻳَﺘِﻪِ ﻓَﺈِنْ ﻏُﻤﱢﻰَ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻓَﺄَآْﻤِﻠُﻮا ,yapmak olarak anladığımız zaman
َدَﺪَﻌْاﻟ “Ayı görünce oruca başlayınız ve ayı görünce iftar yapınız. Eğer gökyüzü
kapalıysa sayıyı (otuza) tamamlayınız” hadisini15 de hesap bilmeyenlere veya
hesabın bilinmediği devre göre yapılmış bir hitap şeklinde düşünebiliriz.16
Bu durumda günümüz açısından kamerî ay başlangıcının şer'î kuralı sayılan
ru'yet, yani hilalin ilk görülmesi anı, bilim ve teknolojinin verileriyle sübjektiflikten
çıkmış ve objektif hale gelmiştir. Dolayısıyla gözlemleyene ve atmosferik şartlara
göre değişmemektedir. Bu sebeple “Astronomik hesaplama ile her bir beldedeki
ru'yet anını bulmak mümkün değildir” demek,17 konuyu bilmemek manasına gelir.
Burada meselemizi incelerken ictihat ya da dini anlama konusunda akıl
yürütmenin iki farklı çeşidinin olduğunu bilmemiz gerekir: Bunlardan birincisi kıyas
ictihadı, ikincisi de anlama içtihadıdır. Kıyas ictihadı, hükmü belli olmayan bir
konunun hükmünü, belli olana kıyasla ortaya koymadır. Anlama ictihadı ise yeni bir
hüküm ispat etme değil, olanı olduğu gibi anlama çabasıdır. İbadetlerdeki mezhepler
arası farklılıklar hep bu yüzden meydana gelmiştir. Mesela hilalin tespiti konusunda
var olan görüşler birer anlama içtihadı olup, bir şeye kıyasla yeni bir şey ortaya
koyma ictihadı değildirler. Zaten buradaki ِﻪِﺘَﻳْؤُﺮِﻟ kelimesi, “görüldüğünde” anlamına
gelebileceği gibi “görülebilme zamanında” anlamına da gelebilir. Tıpkı ﻦﱠُﻮهُﻠﱢﻘَﻄَﻓ
ﻦﱠِﻬِﺪﱠﺗِﻌِﻟ “Kadınları iddet gördüğünde veya iddet görebileceği zaman boşayın”
âyetinde18 olduğu gibi. Bundan hareketle Faruk Beşer, hesapların doğru yapılması
şartıyla yeni ayın ru'yet zamanı değil de kavuşumla beraber başlatılmasının naslara
aykırı olmadığını söyleyerek, konuyu ilgili toplantılarda söylenmeyen daha ileri bir
boyuta götürmekte ve böyle yapılmasını da ilmin bir gereği saymaktadır.19

12 Müslim, Sıyam 1 (2/761). 13 İbn Hacer, 4/127. 14 Müslim, Sıyam 1 (1/759). 15 Müslim, Sıyam 2 (1/762). 16 Fasi, 116. 17 Özlem, www.geocities.com 18 Talak suresi, 65/1. 19 Beşer, www.sorularlaislamiyet.com Doç.Dr. İsmail KÖKSAL
____________________________________________________________________________

6
Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler, ru'yet-i hilal toplantılarındaki imza ve
görüşlerinin rağmına genelde içtima (kavuşum) vaktini veya ondan az sonraki bir
zamanı esas almaktadır.20 Üstelik bu uygulamaları konusunda “Şahitle sabit oldu”
gibi beyanlar dışında açık bir görüş ortaya koymamaktadırlar. Mevcut astronomik
bilgiler çerçevesinde ayı gözle görme adına onları bu konuda taklit etmek, ilimle
bağdaşmadığı gibi, onların konumunu bir şahidin ihbarı şeklinde değerlendirmek de
doğru olmasa gerektir. Çünkü bilimsel olarak ayın görülmesi imkan dahilinde
olmayan bir zamanda ayı görme iddiasına ne kadar güvenilebilir?!
Ayın içtima ve ru'yeti arasında gün farkı oluşursa, Ramazana başlama ve onu
bitirme vakti değişmektedir. Keza hac için vakti değişmez en temel rukün olan
Arafat vakfesinin günü de değişebilmektedir. Bunun en tehlikelisi de Arafat vakfesi
zamanından evvel yapılarak haccın iptaline sebep olabilmektedir. Gerçi böyle bir
Arafat vakfesinin 8. gün gibi öne alınması veya 10. gün gibi sonra yapılmasının bir
araştırma (içtihat) neticesi sonunda olması, bir özre bina etmesi sebebiyle kabul
olacağını beyan eden Atâ, Hasen-i Basri, Ebu Hanife ve Şafii gibi âlimler vardır.21
Bu ulema Ramazan orucu gibi vakte bağlı diğer ibadetleri de aynı kategoride
değerlendirir. Ama özel yapılan toplantıda aynı görüşte birleşen Suudi Arabistan
gibi devlet ve müdahil âlimlerin sonradan farklı uygulama yapmaları ve bu konuda
daha makul başka bir izah getirmemeleri garabettir. Bu sebeple konunun daha iyi
anlaşılması için ru'yet ve içtimaı yeniden tarif edelim:

İçtima:

Ay, dünya etrafında belirli bir yörünge üzerinde dolanmakta ve her
dolanmasında bir kez güneş ile aynı doğrultuya gelmektedir. İşte dünya, güneş ve ay
üçlüsünün aynı doğrultuya geldiği bu ana “içtima” ve “kavuşum” denir ki, bu durum
astronomik aybaşının başlangıcıdır. Bu kavuşma anı net olarak
hesaplanabilmektedir. Fakat içtima anında ayın karanlık yüzünün dünyaya dönük
olması sebebiyle, dünyanın hiçbir tarafından görülmesi mümkün değildir.

Ru’yet:

Hilalin görülebilir parlaklığa ulaşabilmesi için ayın içtima doğrultusundan 8
derece ayrılması (Bu süre 12 ile 16 saat arası değişmektedir) ve güneş battığı anda
hilalin ufuk yüksekliğinin en az 5 derece olması gerekir. Bu durumda yeryüzünden
ay görülebilir. Dolayısıyla şer'î aybaşının başlaması için hilalin görülmesi adına
tespit edilecek hesabî ru’yet zamanı bu vakittir.





20 Özlem, geocities.com 21 Ayni, Umdetü'l-Kari, 10/285. Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 13:1 (2008)
____________________________________________________________________________

7
Yeni aya girmek içtima vaktine göre mi yoksa ru’yet vakitine göre mi
başlar?

,Aya şahid olan oruç tutsun” âyetindeki22 şahitlik” ﻓَﻤَﻦْ ﺷَﻬِﺪَ ﻣِﻨْﻜُﻢُ اﻟﺸﱠﻬْﺮَ ﻓَﻠْﻴَﺼُﻤْﻪُ
“Ayı görünce oruca başlayın” manasına gelen hadisler ışığında Asr-ı Saadetten bu
tarafa hep ru’yet şeklinde anlaşılmıştır.23 Cumhur içinde müneccim hesabına itibar
edilir diyenler ise sadece bir kısım Şafiilerdir. Tabii onlar da ru’yeti
reddetmemektedirler, fakat zaruret durumunda bir çıkış kapısı bırakmaktadırlar.
Eğer ayı görme konusunda hesaba itimat edilmezse, günümüzde içtima anını
ay başlangıcı kabul etmenin bir dayanağı yoktur. Çünkü içtima anındaki güneş
ışınlarının parlaklığı sebebiyle, ay dünyanın hiçbir yerinden görülmemektedir. Hatta
onu görebilmek için füze ve uçak gibi aletler ile yükseğe çıkmak ve teleskop
kullanmak bile yetmemektedir. Zaten mezkur şekildeki bir görme nasların
umumundan anlaşılan ve Allah Rasûlü (sav) döneminde itibar edilen “çıplak gözle
yeryüzünden ayı görmek” manasına gelmez. Bu durumda ayın görülmüş olmasını
varsaymak, cenine doğmuş insan muamelesi yapmak gibi bir şeydir.
Bir süredir Suudi Arabistan'ın yaptığı, kendileri dahil İslam ülkelerinin
ru’yet-i hilal konferanslarında aldığı karara aykırı hareket etmek manasına gelir. Bu
sebeple, konferans kararlarına uyan Türkiye'ye göre genelde bir gün önce
başlamaları normaldir. Halbuki kavuşumu esas alan onların da hangi gün aybaşı
yapacağı önceden bellidir. Fakat ayı görme prensibi gereği zamanı gelmeden ve
fetva almadan yeni ayı ilan etmemektedirler. Önceden ilan ettikleri takvimleri de
tahminî olarak tutmaktadırlar.
Kamerî-Hicrî takvim ihtiyacı gereği Ümmü-l Kurâ Takvimi’ni kabul eden
Suudi uygulaması şöyledir: Bu takvim 32 yıllık olarak hazırlanmış ve aybaşlarının
tespitinde İngiliz Kraliyet Rasathanesinin ilan ettiği kavuşum zamanlarına itibar
edilmiştir. Buna göre eğer Riyad'da günbatımı esnasında kavuşumun üzerinden 12
saat geçmişse, o gün ayın biri kabul edilmiştir. Hicri 1420 yılında bu kriter
değiştirilerek, ayın batışı esas alınmıştır. Buna göre Mekke'de ayın güneşten sonra
battığı gece ve onu takip eden gün ayın biridir. Hicri 1423 yılından itibaren ise bu
kritere, günbatımında kavuşumun gerçekleşmiş olma şartı eklenmiştir.24

Görülen hangi aya itibar edilecek?

Şafii ve Hanbelîlere göre bir hilali yeni ayın başlangıcı saymak için, onun
güneş battıktan sonra görülmesi gerekir. Çünkü hilalin yeni aya ait olması, onun
içinde görülmesini gerektirir. Bir ay da aynen bir gün gibi akşam vaktinin girmesiyle
başlar. Hanefi ve Malikilere ait fıkıh kitaplarında ise ay zevalden önce veya sonra
bile görülse ertesi gün oruca başlanır denmektedir.25 Yeni bilgilere göre ayın
öğleden sonra görülmesi, hilalin geçmiş aya ait olduğunu göstermektedir. Zaten

22 Bakara suresi, 2/185. 23 Ali el-Kari, Mirkatü’l-Mefatih, 2/503. 24 Özlem, www.geocities.com 25 İbn Rüşd, 1/196; İbn Abidin, 2/392; Ceziri, 1/551. Doç.Dr. İsmail KÖKSAL
____________________________________________________________________________

8
gündüz görülen hilalin bakış yönü de ters cihette olduğundan, yeni aya ait
olmadığını, aksine eski aya ait olduğunu gösterir.
Normal şartlarda yeni aya ait ilk hilal, güneş hemen batınca görülür. Fakat bu
hilal sadece kendine yakın bölgelerde görülür. Bu durumda oradaki görülme
haberine başka beldelerin uyup uymayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada
bazı fukaha onlara uyma gereğini söylerken, diğer bazıları her beldenin kendi
ru'yetine itibar etmesi gerektiğini söyler. Şimdi konuyu biraz açalım:

İhtilaf-ı metâlie itibar edilip edilmeyeceği:

Bu noktada fukaha ihtilaf etmiştir. Bir kısmı, her yerde görülen hilale göre
ilgili belde halkının amel etmesini savunur ve bu durum hadisler ile sahabenin
amelinden anlaşılan ve ümmî ümmete kolay olan uygulamadır der. Bu anlayış
“Herkes kendi imkânlarına göre emre muhataptır” görüşüne uygundur ve
teknolojinin gelişmediği dönemler için daha pratiktir. Bu sebeple, Hz. Muaviye
döneminde Şam ve Medine'de olduğu üzere, farklı yerlerde farklı Ramazan
başlangıcı ve Ramazan bitişi, yani bayram olabilmiştir. Böyle bir uygulamayı garip
Allah Rasulü” هَﻜَﺬَا أَﻣَﺮَﻧَﺎ رَﺳُﻮلُ اﻟﻠﱠﻪِ -ﺻﻠﻰ اﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ :karşılayanlara da İbn Abbas
(sav) bize böyle buyurdu” demiştir.26 Bu anlayış, fiilî ru'yet şartına da uymaktadır.
Fakat eski ve yeni ulemadan büyük bir yekün oluşturan diğer grup ise,
ümmet için birlikte hareket etme imkânı varsa, bunu değerlendirmekte fayda vardır
der. Çünkü İslam birlik ve beraberlik dinidir. Bu da bir yerde görülen ayın, bütün
ümmet için aynı manayı ifade etmesi demektir.
Ayı görünce oruca” ﺻُﻮﻣُﻮا ﻟِﺮُؤْﻳَﺘِﻪِ وَأَﻓْﻄِﺮُوا ﻟِﺮُؤْﻳَﺘِﻪِ ﻓَﺈِنْ ﻏُﻤﱢﻰَ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻓَﺄَآْﻤِﻠُﻮا اﻟْﻌَﺪَدَ
başlayınız ve ayı görünce iftar yapınız. Eğer gökyüzü kapalıysa sayıyı (otuza)
tamamlayınız” emrindeki27 hitabın, her beldeye özel değil de umumi olarak bütün
ümmete şamil olması da bu hükmü teyit eder. Bu sebeple Mecmau'l-Fıkhi'l-İslami
1987 (1408)’deki toplantısında, dünya üzerinde bir yerde görülen hilalin herkes ve
her yer için geçerli olacağı şeklinde karar almıştır.28 Buna göre de, dünya üzerinde
aynı günde orucun başlaması ve bitmesi önerilmiş ve bundan doğan fark sebebiyle
tutulamayan oruçlar için kaza gerekir denmiştir.29 İslam’ın birlik dini olması, günde
beş vakit tekrarlanan namaz ibadetinde bile birliğin sağlanmaya çalışılması ve
cemaatten ayrılmayı yasaklayan nasların tekidi, bu görüşü haklı kılmaktadır.

Hilali görmeye göre amel etmede birlik sağlanabilir mi?

Günümüzde Müslümanlar dünyanın her yerine yayılmıştır. Bu sebeple bütün
yeryüzünü bir belde gibi düşünmek daha doğrudur. Fakat eski zamanlarda bu
durumda hilali ilk gören Yeni Zelanda gibi ülkeler ile oraya en uzak yerdeki ülkeler
arasında bir günlük fark olabileceği, çünkü bütün ülkelerin hilali aynı gece içinde
göremeyebileceği düşünülmekteydi. Bunun çözümü için de Ebu Yusuf ve Süfyan-ı

26 Müslim, Sıyam 5 (1/765). 27 Müslim, Sıyam 2 (1/762). 28 Mecelletü’l-Mecma, s. 1085; İbn Abidin, 2/392 . 29 Bkz.: Mevsıli 129; İbn Aşur, 8. Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 13:1 (2008)
____________________________________________________________________________

9
Sevri’ye ait olan, “Hilal zevalden önce görülürse, bir gün önceye aittir” görüşüne
itibar edilmesi önerilmiş, böylece bütün Müslümanlar aynı günde birleşebilirler30
denmiştir.
Ama şu anda bilimin ilerlemesiyle durum değişmiş ve Yeni Zelanda gibi ilk
yerde görülen hilallerin 4 dk aralıkla yeni yerlerde görüldüğü öğrenilmiştir.
Dolayısıyla hilal 24.50 dakikada aynı yere tekrar gelecek ve ikinci gün
başlayacaktır. Bu durum ise aynı gün içinde hilalin bütün dünyada görülmesini
sağlamakta, dolayısıyla da bütün dünyadaki takvim şer'î günün başlaması ve bitmesi
açısından değişmemektedir. Dolayısıyla zaman açısından görme farkı olsa bile
hiçbir yerde gün farkı oluşmamaktadır.
Bugün Türkiye’de Diyanet adına ayı görme ve dinî takvimi hesaplama ile
mükellef olan Kandilli Rasathanesi, 1978 Yılında İstanbul’da toplanan İslâm
Milletleri-arası Rü’yet-i Hilâl Konferansı’nda alınan kararlara göre, “Dünyanın
neresinde olursa olsun, Ramazan hilâlinin ilk görülebileceği yer” esasına göre
hareket etmektedir. Bu zamandan önce hiçbir yerde hilâlin görülmesi mümkün
olmayacağına göre, Ramazan ve bayram da hiçbir yerde daha önce başlamayacaktır.
Sonra başlamamasını önlemek üzere de fukahâ çoğunluğunun kabul ettikleri
“ihtilâf-ı metâli’e itibar etmeme” hükmü benimsenmiştir. Bundan maksat, dünyanın
bir yerinde hilâlin görülmesi üzerine, Doğu'dan Batı’ya diğer bütün bölgelerde hilâl
görülsün veya görülmesin farketmez, Ramazan ve bayramın başlamasının gerekli
bulunmasıdır.31
Birlikte hareket etme durumu hac için daha da önemlidir. Çünkü Arafat
vakfesi bütün Müslümanları ilgilendirmektedir. Böylece çelişkisiz bir ittifak
sağlanacaktır. Gerçi hac belli mekanlarda yapıldığından, oranın hükmüne tâbi
olmak, böylece ihtilaftan kurtulmak mümkündür. Ama bu durum dînî takvimin
bütününde olursa, farklı günlerde Arafata gitme ihtimali hiçbir şekilde
kalmayacaktır.
Bütün Müslümanların birlikte oruç tutmaları, bayram yapmaları ve kurban
,Ramazan” اﻟﺼﱠﻮْمُ ﻳَﻮْمَ ﻳَﺼُﻮﻣُﻮنَ ، واﻟْﻔِﻄْﺮُ ﻳَﻮْمَ ﻳُﻔْﻄِﺮُونَ، وَاﻟْﺄَﺿْﺤَﻰ ﻳَﻮْمَ ﻳُﻀَﺤﱡﻮنَ kesmeleri
insanların oruç tuttuğu gün; bayram, insanların iftar ettiği gün ve kurban da
insanların kurbanlarını kestiği gündür” hadisi de bu sonucu verir. Bu hadisin metni
Beğavi’nin Şerhu’s-Sünne’sinde geçse de, aynı manadaki rivayetler Heysemi’nin
Mecmau’z-Zevaid’inde ve İshak b. Rahuye’nin Müsned’inde de vardır.32 Böylece
bütün Müslümanlar aynı günde birleşmiş olacaktır. Hatta Şevkani’nin kaydettiğine
göre, bu hadisin açıklaması sadedinde Hattabi şöyle der: “Bu noktada yapılacak
hata, bu hadis sebebiyle affedilmiştir. Dolayısıyla din birlik ve beraberliği
emretmektedir. Dolayısıyla sonradan anlaşılan farklı durumlar, yapılan bayram ve
Arafat gibi yanlış uygulamaları iptal etmez”33




30 Mevsıli, 130; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, 1/196; Altıkulaç, 39. 31 Karaman, www.hayrettinkaraman.net 32 4/27; 2/596. 33 Neylü’l-Evtar, 3/383. Doç.Dr. İsmail KÖKSAL
____________________________________________________________________________

10
Hilali kaç kişinin görmesi yeterlidir?

Bu konuda Allah Rasûlü (sav)’den gelen ve bir kişinin haberine göre
Ramazan orucunu başlattığına dair rivayete34 binaen Şafiilere bir şahit yeterken,
Malikilere göre fıkıhtaki genel standart olan iki şahit şartı vardır. Bu görüşü, mezhep
içi rivayetlerden daha sahih olana göre Hanefiler de teyit eder. Çünkü iki sayısı,
şahitlikteki umumi nisaptır. Hatta hava açık ve pek çok kişinin görmesi mümkün ise,
iki şahit yetmez ve bir cemm-i ğafirin (büyük bir topluluk) şehadeti gerekir. Aksi
durum zâhir-i hâle aykırı olur. Fakat hava kapalı ise tek kişinin şahitliği bile
yeterlidir.35 Devrimizde ise tek şahide itibar edilmemesi, ayı görme konusunda resmî
heyetler oluşturulması, üstelik bu konudaki hesapların yardımıyla hareket edilmesi,
olabilecek suiistimali önlemek için daha doğrudur.

Hesap ve ru’yetin ihtilafı:

Eğer ayı görmeyle ilgili hesap ve ru'yet farklı olursa, ru’yete itibar edilir.
Çünkü hadislere ay başlangıcında ru'yet asıldır. Mecmau’l-Fıkhi’l-İslami ve Ru’yet-i
Hilal Konferansı da bu görüşü teyit eder. Fakat doğru bir ru'yetin gerçekleşmesi için
de hesaptan yararlanılır.36
Mevcut bilgilerimize göre ise, doğru bir hesap ile ru'yetin ihtilaf etmemesi
gerekir. Çünkü şu ayetlerden bu sonuç anlaşılır:
اﻟﺸﱠﻤْﺲُ وَاﻟْﻘَﻤَﺮُ ﺑِﺤُﺴْﺒَﺎنٍ
“Güneş ve ay bir hesaba göre hareket eder.”37

هُﻮَ اﻟﱠﺬِي ﺟَﻌَﻞَ اﻟﺸﱠﻤْﺲَ ﺿِﻴَﺎءً وَاﻟْﻘَﻤَﺮَ ﻧُﻮرًا وَﻗَﺪﱠرَﻩُ ﻣَﻨَﺎزِلَ ﻟِﺘَﻌْﻠَﻤُﻮا ﻋَﺪَدَ اﻟﺴﱢﻨِﻴﻦَ وَاﻟْﺤِﺴَﺎبَ ﻣَﺎ ﺧَﻠَﻖَ
اﻟﻠﱠﻪُ ذَﻟِﻚَ إِﻟﱠﺎ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖﱢ ﻳُﻔَﺼﱢﻞُ اﻟْﺂﻳَﺎتِ ﻟِﻘَﻮْمٍ ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮنَ
“Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için
ona (aya) birtakım menziller takdir eden O’dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe (ve
hikmete) binaen yaratmıştır. O, bilen bir kavme ayetlerini açıklamaktadır.”38
Günümüzde bu hareketi ilim tam olarak haber vermektedir. Bu sebeple,
güneşin hareketine bağlı olan günlük namaz vakitlerini bildiren takvimde,
tereddütsüz olarak hesaba uymaktayız. Ay hareketiyle ilgili önceden verilen bilgiler
de vakıaya uymaktadır. Ay tutulmalarının önceden bildirilmesi sebebiyle de buna
herkes şahittir. Bu durumda, ilim ve ru'yetin ihtilaf etmemesi gerekir.

Sonuç:

Hesaba aykırı ru’yetlerde kötü niyetli yalan haberin önüne geçmek ve hadiste
buyrulan görmeyi gerçekleştirmek için, her beldeden yetkili güvenilir bir grubun aya

34 Darimi, Savm 5 (1/338). 35 M. Cevad, Fıkhu’s-Sadık, 2/46. 36 Haşiye, İbn Abidin, 2/387; Mecelletü’l-Mecmai’l-Fıkhi’l-İslami, 1085. 37 Rahman suresi, 55/5. 38 Yunus suresi, 10/5. Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 13:1 (2008)
____________________________________________________________________________

11
bakması söylenebilir. Bu durumda, önceden bilinen hesaba göre aya bakılır ve ilk
doğma vaktinde ay görülerek her ikisinin tetabukuna şahit olunur. Neticede hesabın
kabul etmeyeceği ru'yet haberlerine itibar edilmez. Böylece bilim ve naslar arasında
hiçbir ihtilafın çıkmadığı da görülmüş olur.

KAYNAKLAR
ALİ el-Kari, Mirkatü'l-Mefatih Şerhu Mişkati'l-Mesabih, Hindistan, 1404/1984, 3.
baskı.
ALTIKULAÇ, Beyne'r-Ru'yeti'l-Basariyye ve'r-Ru'yeti'l-Hısabiyye, Tevhidü'l-A'yad,
Tunus-1981.
ASİFİ, Muhammed, Havle Esbabi İhtilafi'ş-Şühuri'l-Kameriyye, Tevhidü'l-A'yad,
Tunus-1981.
AYNİ, Bedrüddin, Umdetü'l-Kari Şerhu Sahihi'l-Buhari, Daru İhyai't-Türas, Beyrut.
BAHİT, Muhammed el-Mutıi, Maza Yecibü ala Kudati'l-Ehille, Tevhidü'l-A'yad,
Tunus-1981.
BAYRAM, Ali-ÇÖĞENLİ, Sadi, Aylar ve Ru'yet-i Hilal, Gülen Mtb. Erzurum.
BEĞAVİ, Şerhu's-Sünne, el-Mektebü’l-İslami, Beyrut-Dimaşk, 1403/1983, 2. baskı.
CEZİRİ, Abdurrahman, el-Fıkhu ale'l-Mezahibi'l-Erbaa, el-Mektebetü'l-Asriyye, Berut.
FASİ, Allel, Fi'l-Ameli bi'l-Hısabi'l-Feleki, Tevhidü'l-A'yad, Tunus-1981.
FERRUH, Mazin, Hel Sahih…, Tevhidü'l-A'yad, Tunus-1981.
GÖKMEN, Fatin, “Ru'yet-i Hilal Meselesi”, Aylar ve Ru'yet-i Hilal kitabı içinde, Gülen
Mtb. Erzurum.
HERİDİ, Abdü'l-Âl, Tahdîdü Evaili'ş-Şühuri'l-Kameriyye, Tevhidü'l-A'yad, Tunus-
1981.
HEYSEMİ, Mecmau'z-Zevaid, Daru'l-Fikr, Beyrut-1412.
İBN ABİDİN, Haşiyetü Reddi'l-Muhtar ale'd-Dürri'l-Muhtar Şerhu Tenviri'l-Ebsar,
1966.
İBN AŞUR, Yes'elüneke ani'l-Ehille, Tevhidü'l-A'yad, Tunus-1981.
İBN HACER el-Askalani, Fethu'l-Bari Şerhu Sahihi'l-Buhari, Daru'l-Marife, Beyrut-
1379.
İBN RÜŞD, Bidayetü'l-Müctehid, Kahraman Y., İstanbul-1985.
İSHAK B. Rahuye, el-Müsned, Tahkik: Abdülğafur b. Abdülhak, Medine-1412/1991.
KURTUBİ, el-Cami li-Ahkami'l-Kur'an, 2. baskı, tarihsiz.
M. CEVAD, Fıkhu's-Sadık, Daru'l-İlm li'l-Melayin, Beyrut.
MEVSILİ, İhtiyar, Pamuk Y., İstanbul
MÜ'TEMERU Ulemai Malezya (1969), Tevhidü'l-A'yad, Tunus-1981.
ÖZLEM, Abdurrahman, İslami Vakitlerin Tanımı ve Hesaplanışı, www.geocities.com
RIZA, Reşid, İsbatü Şehri Ramedan, Tevhidü'l-A'yad, Tunus-1981.
SÜBKİ, Fetava, Matbaatü'l-Kuds, Kahire-1356.
ŞEVKANİ, Neylü'l-Evtar, İdaretü't-Tıbaati'l-Münire.
YAZIR, Hamdi, “Ru'yet-i Hilal Meselesi”, Aylar ve Ru'yet-i Hilal kitabı
içinde, Gülen Mtb. Erzurum.